Yorozlu Soruyor: “Kaftan Kim?”
kaftan is. tar. Eskiden kullanılan, çoğu ipekli bir çeşit uzun ve hafif ustlük giysi. kaftan giydirmek (Bir binaya) baştan aşağıya kadar kandillerle donatmak.”1
Tüm çarpıcı projeler gibi, Şenol’un beş senedir araştırdığı, üzerinde düşündüğü ve çalıştığı “KAFTANLAR” serisi de, yalın ancak parlak bir buluş ile belleklerde yer etmiş geleneksel bir imge ile tüketim kültürünün egemenliğindeki güncel olguların yepyeni içeriğinin (biçim ile özün) tartışmalı, çalışmalı bir sentezinden yola çıkmaktadır:
‘KAFTAN KİM?”, “KIVIRAN KİM?”, “KAYIRAN KİM?”
veya
“SEN KİMSİN KİMİN KILIĞINDASIN?”
veya
“KAFTANIN İÇİN HANGİ MODELİ SEÇTİN?”
F-CKlıyı mı? Nü’lüyü mü?
Bebekliyi mi?2 Bikiniliyi mi?
Kilimliyi mi? Güllüyü mü?
Mayoluyu mu? Ray-Banliyi mi?
Bulmacalıyı mı? Sandalyeliyi mi?
Siyam Kediliyi mi? Dostoyevskiliyi mi?
Munch’un Çığlığını mı? Sergi davetiyelisini mi?
Ömer Uluç Portreliyi mi? Efes Pilsen Kutuluyu mu?
Alev Ebüzziya Çanaklıyı mı? Mordillo’lulardan birini mi? ”
Gül koklayan Metin Akpınar’lıyı mı? Galatasaraylı futbolcunun Şampiyonluk çığlıklısını mı?
Kaftan biçimi verilmiş, genelde değişik amaçlarla üretilmiş, çeşitli kalitelerde ve üzerlerinde farklı imgeler ve simgeler olan kağıt parçalarından üretilmiş olan Şenol’un işlerinin ilk bakışta dikkatimizi çeken özelliği “BURUŞUKLUKLARI” veya “BURUŞTURULMUŞ OLMALARI”…3 Bu da bir “şiddet olayını” veya en azından “güçlü duyguları” veya “kızgın bir tavrı” hissettirmekte…
Sergideki yapıtların bir başka dikkat çeken özelliği, kullanılan bu nesnelerin “atılmış nesne” veya “açıkça “çöp” veya çöpten toplanılmış kağıtlar” olma izlenimini de taşımaları, çağrıştırmaları…
‘KAFTAN” geçmişe bağlı, bağımlı veya “takılı kalmış”4. “Osmanlı kalmış” kafa yapımızı, düşünme alışkanlıklarımızı, kendimize ve başkalarına bakış biçimimizi simgelemekte…
“Açık Radyo’daki bir programda5 ,
Türkiye’nin büyük özel sektör firmalarında “CEO”6 luk konusunun ne kadar geçerliliği olduğu konusu tartışılırken, konuşmacılardan biri ülkemizdeki özellikle “aile şirketlerinde genelde “KAFKA” yönteminin geçerli olduğunu ileri sürmüştü, yani firma sahibinin vekilinin isleri “onun adına yürütmesi” yönteminin…”Kahya” metaforu ile “Kaftan” kılıfının üzerine gittiği eski toplumsal yapının direndiği, çağdaş yapıya ne iş dünyamızın ne de her alandaki insanımızın daha uyum sağlayamadığı… “AĞA” imgesinin de bugün her alanda örnek alınan, beğenilen, yeğlenen bir “ROL MODELİ” olma özelliğini koruması gibi durumları da anımsatmakta bu yaklaşımlar… Örneğin, medyada gün aşın karsımıza çıkan “Sakıp Ağa”, “Halis Ağa”, muhabbetleri… “İpekten ve İnci İşlemeli Kaftanlar Devri”nden günümüzün “STYLE” 7, “Haute Couture” devrine, köklerini yitirmiş, sürekli doğudan batıya akan/göçen bir halk, yabancılaşmasını türlü/çeşitli kaftanlarla gizlemeye çalışmakta ve bunu sürecin başlangıcından bu yana yüzlerce yıl geçmesine karsın başardığını söyleyebilmek zor…
“Kaftan” Osmanlı padişahlarının bendelerine karşı hoşnutluklarının ifadesi olan ödüllendirme nesnelerin de birisidir; dolayısıyla “kaftanlar “hüküm- darın bendesi’nin düzene uyumluluğunun nişanıdırlar da; bu nedenle çoğunlukla sıradan kumaşlardan değil ipekten üretilmişler ve “en üste giyilen bir giysi” de olduklarından, giyen kişinin sosyal ve mali durumunun göstergesi de olmak durumundadırlar. Günümüzde ise, insanların medyadaki imgeleri benzer bir görev üstlenmektedir. Yorozlu, “millennium insanımız”ın sıradanlaşmış metalaşmış imge- lerinden onlara “kaftanlar üreterek” onları kendine göre taltif etmekte (!), onlarla veya toplumun bütünü ile dalga geçerek veya acımacısızca yerin dibine geçirerek…
Tekil yapıtların yorumunun ise, kişiye ve işe göre bu iki uç arasında oynamakta olduğu söylenebilir.
Yorozlu bizi önce eğlendiriyor, gülümsetiyor; sonra da en azından halimize bakıp acı acı düşünmeye itiyor. Eskilerin “ayların kırpılıp kırpılıp yıldız yapıldığı” tevatürü paralelinde” imajlar eskiterek, buruşturup çöpleştirerek “kişiye özel kaftanlar biçmekte” “Yoroz Dikimevi (!)” bu etkinliğinde…
Yinelenen, ana hatları ile aşağı yukarı aynı olan “kaftan dış çizgileri (konturları)” hem sergiyi disipline etmekte ve bütünleştirmekte, hem de güncel yaşamımızın her kösesinde nesneler, imgeleri ve kavramları bütünleştirerek geçmişimize de uzanan düşündürücü bir ironi ve mizah duygusunun yerleşmesini sağlamakta…
“Kaftan mı?”, “Kılıf mı?”, “Tebdil-i kıyafet mi?”
Bunlar ve Osmanlı’dan kalma bir çok özelliği hala taşıyan kafa yapımız mı hedefi bu eleştirel okların?
Yorozlu’nun “Kaftanlar” serisindeki muziplikleri, hınzırlıkları insanı heyecanlandırıyor; toplamı ise birlikte değerlendirdiğinizde; olaylara ve toplumsal alışkanlıklarımıza eleşterel bakabilmemize, kızgın- lıklarımızı, rahatsızlıklarımızı çözmemize farkında- lıklarımızı arttırmamıza katkıda bulunuyor… Şenol bu sergisi ile. sevdiklerine de sevmediklerine de onlara uygun gördüğü “kaftanları giydirmekte…” Ve ironik kaftanlarla donattığı bu toplumun kişilerini, kurumlarını ve onların değer yargılarını ve inançlarını sorgulamakta…
Haşim Nur Gürel,
11-20 Eylül 2000,
Feneryolu
(1) Türk Dil Kurumu Sözlüğü, Dördüncü Baskı, sayfa 390, Bu “kandil donatmak” deyiminin ilginç çağrışımlarına değinmeden geçemeyeceğim: “ölüsü kandilli” deyimi gibi… Şenol “kaftan giydirdiği’ nesneleri, kişileri, kavramları bir anlamda “öldürmeyi” de mi amaçlamakta acaba?
(2) Şenol bu “bebek imgeli kaftan” ile küçük şehzadelerin kundaktaki çocuklarının bile katlini vacip gören “Fatih Kanunu” na gönderme yapmayı amaçladığını söylemekte.
(3) Bu buruşturulma olayı akla Osmanlılara özgü bir başka gelenek olan “BURULMA” yiı veya “IĞDIŞ ETMEYİ” de çağrıştırmakta kaçınılmaz olarak…
(4) Bazen telefonların olduğu gibi…
(5) “Harvard Square” de, (Pazar günleri 12.00 – 13.00 arası)
(6) “Central Executive Officer” in kısaltılmışı. Firmalarda en üst noktadaki yönetici için kullanılır.
(7) “Style with Elsa Klench”, CNN’deki program ilk akla gelenlerden birisi…